BÖLÜM 2

 BÖLÜM 2

“Cassandra! Çabuk buraya gel, bunu yaptığına inanamıyorum!” 

Cassy, tırmandığı ağaçta daha yüksek dallara yönelirken Diana korkuyla elini göğsüne koydu. Bu kız onu bir gün öldürecekti. “Cassandra, sana söylüyorum, bir dal daha tırmanırsan seni dizime yatırır bir güzel döverim!”

Tırmanmaya devam eden Cassy’nin “Ama en güzel elmalar orada…” diyen sesi sık yapraklı dalların arasından gelmişti.

Elmalar Diana’nın umurunda değildi. “Bir elma için hem beni hem kendini öldürmek niyetindeysen, meraklanma aşağıya geldiğinde ben seni öldürebilirim!” Endişeden sesi kesik kesik çıkıyordu.

Yukarıdan küçük kıkırtılar ve hışırtılar geliyordu. Nihayet daldan sarkan ayaklar ve bacaklar ortaya çıktı. En alt dala gelen Cassy, aşağıya atlarken heyecandan yanakları kızarmıştı. Kayan gözlüğünü düzelterek şişkin ceplerini gösterdi. Elleri belinde öfkeyle kendisine bakan Diana’ya cebinden çıkardığı elmayı uzattı. Gamzeleriyle öyle sevimli görünüyordu ki kadın elinde olmadan güldü.

“Ben seninle ne yapacağım?” Uzattığı elmayı alarak ısırdı, lezzeti karşısında gözlerini kapatarak mımm sesi çıkardı.

Ağacın altına oturan kız ayaklarını uzatırken “Sana söylemiştim hala, en güzel elmalar yukarıda…”  dedikten sonra elindeki elmayı yemeye başladı. Diana da onun yanına gelip oturdu. Dirseğiyle hafifçe vurarak onu ittirdi. Cassandra gülerek aynı hareketi yaptı.

“Bir daha o ağaca çıkarsan seni odaya kilitlerim, haftalarca çıkarmam.”

Elmadan yeni bir lokma almadan önce “Bana kıyabilecek misin?” diye sordu sevildiğinden emin bir sesle.

“Öyle bir kıyarım ki, seni kolu, bacağı, kafası kırılmış görmektense kilitler rahat ederim.”

Cassandra suratını asarak suçlu bir ifadeyle ona baktı. “Biliyorsun ki bu konuda uzmanlaştım. Yıllardır bu ağaçlara çıkıyorum. Artık on dört yaşındayım benim için endişelenmekten vazgeç!”

“Sen onu benim korkuyla atan yüreğime anlat küçük hanım. Ne zaman seni o dallardan birinde görsem felç geçiriyorum. Sen artık bir genç kızsın ağaçlara tırmanamazsın!”

Cassy, kahkaha atarak, “Ben mi genç kızım? Tanrı aşkına Diana bana bir bak, benim yaşıtım kızlar kum saati gibi bense tam anlamıyla hiçbir girinti çıkıntısı olmayan bir tahtaya benziyorum!” dedi. Bu durumdan rahatsızmış gibi görünmüyordu.

Diana onun bu utanmazca konuşmasına kaşlarını çatarak baktı. “Sen nasıl böyle konuşabiliyorsun terbiyesiz?” Sesindeki kınayan ifadenin içinde aynı zamanda minik bir hoşgörü tınısı vardı.

Zeki kız bu tınıyı yakalamış gibi sırıttı. “Ama haklı olduğumu biliyorsun.”

Diana onu inceledi. Haklıydı ama henüz küçüktü, ilerleyen yıllarda çok güzel bir kadın olacağı düzgün vücut yapısından belliydi. Doktor ilerleyen yıllarla birlikte göz sinirlerinin güçleneceğini ve gözlerinin düzeleceğini söylemişti. O gözlükleri attığında o büyüleyici yeşil gözleri ortaya çıkacaktı. Tüm güzelliğini kapatan gözlüklerden kurtulduğunda Tanrı onun etrafında olan erkeklere yardımcı olsun. Şimdi inanmasa da zamanı geldiğinde güzelliği erkekleri deli divane edecekti. Bu düşüncelerini söylediği zaman kız onunla alay eder ve kendisini avuttuğu için halasına gücenirdi.

“Aslında Cassandra seninle konuşmam gereken bazı konular var, seni bu nedenle arıyordum.”

Halasının ciddileşen sesi kızın ona tedirgince bakmasına neden oldu. “Ne oldu neden bu kadar endişelisin?”

Diana nasıl ifade edeceğini bilmediği konuyu anlatacak kelimeleri bulmaya çalışıyordu. Bir süre yerdeki çimenleri ve üzerlerine düşen gölgeyi ve uçuşan kuşları boş gözlerle izledi.

Elinde kalan elma yongasını uzaklara fırlattı. Beyazların serpiştirildiği sarı saçlarının birkaç tutamı rahibe başlığından kurtulmuş rüzgâr tarafından yanağına doğru savruluyordu. Mavi gözlerine oturan üzüntüyü saklayamadığının farkında değildi. 

Cassy onun kadar güzel bir kadın görmemişti. Gördüğü insan sayısı manastırla sınırlı olduğuna göre bu kıyaslamayı yapabilecek kadar çeşitliliği olmasa da yine de bu kadın gerçekten de güzeldi. Neden kendisini böyle bir manastıra kapattığını anlatmamıştı. Çok genç yaşlarda bu kadar önemli bir kararı verirken ne düşünmüştü? Dış dünyadan kendini soyutlamaya nasıl karar vermişti? Geride kalan hayatını hiç mi özlemiyordu? 

Cassy ne zaman bu konu açılsa “Tanrı’nın her insan için planları olduğunu ve kendilerinin buna uymaktan başka yapabilecekleri bir şey olmadığını” söylerdi Diana.

“Hala beni endişelendiriyorsun. Neler olduğunu söyler misin lütfen?”

Diana sonunda konuşmaya karar vermiş gibi boğazını temizledi. “Artık büyüdüğünü biliyorsun. Anlatılanları anlayacak kadar büyüdün hem de… Bunu seninle konuşmak çok zor… Geçen gün başrahibe beni yanına çağırdı. Senin artık büyüdüğünü ve manastırda kalıp kalmayacağına karar vermen gerektiğini söyledi. Birkaç yıl içinde kesin kararını vermeliymişsin ve ona göre davranmalıymışsın.” Bu cümlenin ardında yatan düşünce ise eğer bir rahibe adayı olmaya karar vermişse yaramazlıklarına son vermesi ve davranışlarını düzeltmesi gerektiğiydi.

Cassandra başını hızla ona döndürdü. “Elbette burada kalmak istiyorum. Böyle söyleseydin!” Sanki başka seçeneği varmış gibi… Olsa da Diana’yı geride bırakıp gitmezdi. Hayatındaki tek sevdiği insandan vazgeçeceği bir seçenek olduğuna da inanmıyordu zaten. Hayır, hiçbir güç onu Diana’dan ayıramazdı.

Diana onun karşı çıkmasına aldırmadan konuşmasına devam etti. “Senin anladığın şekilde değil hayatım. Rahibe olman ya da hayatını dışarıda sürdürmen konusunda konuştuk. Ben rahibe olamayacağını söyledim.”

“Neden? Ben burada kalmak istiyorum. Bunun için rahibe olmam gerekiyorsa rahibe olurum.”

“Sen beni dinlemiyorsun Cassandra, rahibe olacak bir yapıya sahip değilsin. Cıvıl cıvıl, hayatı ve dünyayı keşfetmeye istekli, canlı, yerinde duramayan bir kız için manastır diri diri gömülecek bir yerdir. Senin dışarıda olman ve hayatı yakalaman gerekli…”

“Bu söylediklerine itiraz ediyorum halacığım. Ben çok güzel rahibe olurum. İnan bana seni şaşırtabilirim.”

Diana sabırsızca soluğunu bıraktı. “Söylediğim şeyin bu olmadığını bal gibi anladın canım. Sen sabırsız, kıpır kıpır, yaramazlık yapmayı seven, bir anı bir anına uymayan, hazırcevap, lafını sakınmayan…”

Göz ucuyla halasına bakarak “Bence sen de bir zamanlar öyleymişsin. Sen seçebildiğine göre ben de seçebilirim.” dedi.

Bıkkınlıkla içini çeken kadın “Cassy lütfen beni anlamaya çalış!” dedikten sonra gözlerini devirdi. “Aslında ne demek istediğimi anlıyorsun, sadece beni zorlamak istiyorsun. Bu yaşam sana uygun değil. Bir süre sonra kendini kapana sıkışmış gibi hissedeceksin.”

“Sen öyle mi hissettin?”

“Konu ben değilim!” diye yüksek sesle itiraz etti Diana. “Benim şartlarım farklıydı, seninse bir seçeneğin olmalı!”

“Evet, bir seçeneğim var! Rahibe olmak ve burada birlikte kalmak…”

“Tanrı aşkına bu bir seçenek değil! Sadece elinde olanı kabullenmek seçenek olamaz!”

“Tamam anladım. Sen beni buradan göndermeye çalışıyorsun. Benden bıktığını anlamalıydım. Artık yaramazlıklarıma katlanamadığını söylemeliydin. Söz veriyorum bir daha hiç öyle davranışlar yapmayacağım. Kibar bir leydi gibi davranacağım inan bana. Lütfen beni gönderme. Hem ben nereye gidebilirim ki?”

Diana çaresizce kızın elini tuttu. “Ben bunu istemiyorum tatlım, sen asla değişmemelisin. Böyle kalmalı ve hayatın tadını çıkarmalısın. Eğer değişirsen mutsuz olursun ve ben senin mutsuz olmana izin vermeyeceğim! Zamanı geldiğinde gidebileceğin bir yer bulacağım.”

“Anlamıyor musun ben burada mutluyum! Seninle ve diğer rahibelerle… Hatta baş rahibeyi bile seviyorum.”

Diana hiç gülme isteği olmadığı halde kendini tutamadı. “Senin işte bu yanını seviyorum ve tam bu nedenle burada kalmamalısın diye düşünüyorum.”

“Kralın soytarısı gibi olduğum için mi burada kalamıyorum?”

Diana artık kendini tutmaktan vazgeçmiş bir halde katıla katıla gülüyordu. “Sen gittiğinde bu esprilerini çok özleyeceğim.”

Öfke ve üzgünlük karışımı bir tavırla ayağa fırlayan Cassy’nin duruşu asi ve dik başlıydı. Burnunu çekmesi ağlamaya başlayacağını gösteriyordu.

“Asla hiçbir yere gitmeyeceğim! Beni buradan zorla gönderemezsin yoksa senden sonsuza kadar nefret edeceğim!”

“Cassandra canım, henüz vaktimiz var! Sadece bir gün buradan ayrılacağını kabullenmen gerekiyor.”

“Asla gitmeyeceğim!” diyerek haykıran kız, halasını geride bırakarak koşmaya başladı. Diana onun uzaklaşan hıçkırıklarını dinlerken üzüntüyle dolan gözlerini kırpıştırdı.

Diana’nın yanından ayrıldıktan sonra yüreği kırgınlıkla dolu meyve bahçelerini geçip ormanın kıyısına geldi. Buraya kadar daha önce gelmemişti. Otların arasında gördüğü beyaz bir tüy yumağı ilgisini çekti. Ağladığını unutup yavaşça yaklaştı. Küçük hışırtıyı hisseden beyaz şey başını kaldırıp kulaklarını dikti. 

Aman Tanrım bu bir tavşandı. Tavşan onu görünce hızla ormana daldı. Cassy onun peşinden koşarken tüm sıkıntılarını unutmuş dikkatini bu yaramazı yakalamaya vermişti. Tavşan ağaçların arasından zıplayarak geçiyor çalılıkların arasında kayboluyor ve tedirgin tedirgin etrafını dinliyordu. Cassy, bir açıklıkta etrafı dinleyen tavşana hissettirmeden yaklaşmaya başladı.

Tam üzerine atlarken kulağının dibinden vınlayarak geçen bir okla dehşete düştü. Ok kıl payı başının yanından geçmişti eğer yere yatmasaydı şu an ölmüş olabilirdi. Korkuyla atan kalbini dinlerken tavşan çoktan kaçıp gitmişti. Başını kaldırıp etrafına baktı.

Çalılıkların arasından çıkan delikanlıyı görünce öfke, damarlarında bendini yıkan bir ırmak gibi çağladı.

Delikanlı gayet rahat bir şekilde birkaç adım ötesinde durdu. “Hey çirkin şey, gittiğin yeri görmemen normal, kör olduğunu görebiliyorum ama daha dikkatli olmalısın. Her an avlanabilirsin.”

Alışveriş Sepeti
  • Sepetiniz boş.
Scroll to Top